24 Nisan 2020 Cuma

KORONAVIRUS TEDAVİSİ BULUNUP PATENTLENİNCE NE OLACAK: ZORUNLU LİSANS

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki şu an dünyada ilaç araştırması yapılabilen neredeyse tüm laboratuvarlarda çalışılan tek konu koronavirüstür. Tüm dünya bilim insanlarına dönmüş ve iyi bir haber beklemekte. Bir yandan da araştırmalar ve deneme kullanımları devam etmekte ve bunlara dair haberler bazen umut yaratırken bir süre sonra da bu umutları zayıflatan açıklamalar duymaktayız.



Ben size araştırmaların genel karakteristiğini, sonuçlarının patentlenebilirlik durumunu ve bir patent durumunda ülkelerin ve hastaların konumunu açıklamaya çalışacağım.

Covid-19 hastalığı dünyaya yayılıp özellikle Avrupa ve ABD’nde ölümler başlayınca hastalığa dair komplo teorileri de internetten yayılmaya başladı. Hastalığın tedavisinin olduğu ve bunun patentinin olduğu iddiaları dolaşıma sokuldu. Bunun için de SARS(Severe Acute Respiratory Syndrome-Ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromu) hastalığının tedavisi ya da önlenmesine dair önceki yıllarda yapılmış buluşlara ait patentler gösterildi.

Covid-19’da aslında bir SARS hastalığı ama koronavirüsün yeni bir mutasyonu olduğundan SARS-Cov-2 olarak adlandırılıyor ve maalesef iddia edilen tedavilerin tedavi etme kabiliyeti müspet değil.
Bir yandan bazı aktif madde ya da kombinasyonlarının kitlesel denemelerinin yapılmakta olduğu haberleri de paylaşılıyor. Kısa sürede inanıyoruz ki bu konuda bir ilerleme sağlanacak ve tedavi ediciliği ispat edilmiş bir terkip ya da aktif madde gösterilecektir.

Covid-19 ilacı bulununca ne olacak?

İlacın keşfinin iki yoldan biri üzerinden olacağını bekleriz:

1- Yeni bir aktif madde ya da terkibin tedaviyi sağladığının ispat edilmesi

2- Önceden bilinen aktif madde ya da kombinasyonlardan biri ya da bunların bir terkibinin tedavi edici özelliğinin ispat edilmesi,

Her iki durumda da patent hakkı elde edilebileceğini söyleyebiliriz. Önceden bilinmeyen bir problem çöüm yolu ile bir teknik problemin bu durumda problem SARS-Cov-2 oluyor çözülmesi doğal olarak patent verilmesi sonucunu doğuracaktır.

Eski bir ilacın bunu sağladığının farkedilmesi durumunda da patent tescili mümkün olacak. Bu nasıl olur? İlaç yeni değil denebilir. Bu durumda verilen patente “İkincil Kullanım İstemi(Patenti)” diyoruz. Patent kendisini istemleri ile koruduğundan terminolojide “Second Use Claim” olarak adlandırılıyor fakat daha anlaşılır olması için biz “İkincil Kullanım Patenti” demeyi tercih ediyoruz. Bunun bilinen bir örneği AZT(Zidovudine) olarak gösterilebilir. AZT ilk olarak 1964 yılında Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından kanser tedavisinde kullanılmaya matuf ilaç olarak patentlenmiş bir ilaç iken 11 yıl sonra ilacın antiretroviral etkilerinin gözlemlendiği raporlanmış ve bu alandaki araştırmaların ilk sonucu olarak 1985 yılında AIDS tedavisinde kullanımına dair patent başvurusu yapılmıştır. Ayrıca bu konuda US5541212, US6110951 ve WO2006022536 nolu patentlere de bakılabilir.

İkincil kullanım patentleri tüm dünyada verilen patentler değil. Örnekse Hindistan bu tür patentleri onaylamıyor. Türkiye’de ise bunların patentle korunabileceğini söyleyebiliriz. İkincil kullanım patentlerine Avrupa’da belirli bir istem formülasyonu çerçevesinde izin veriliyor. Bu formülasyona Swiss-type claim(İsviçre tipi istem(patent)) deniyor. Bir istem “Bir X maddesi ya da kombinasyonunun Z hastalığının tedavisine yönelik kullanılması” şeklinde yazıldığında Avrupa’da dolayısıyla Türkiye’de patent tescili hakkı kazanabiliyor.

Böylece her durumda Covid-19’un tedavisi ya da önlenmesine yönelik bir ilaç geliştirildiğinde bunu yapan kendisi bu haktan feragat etmedikçe bir patent hakkı söz konusu olacak.

Buradan diğer konuya geçiyoruz.

Patent bir tekel hakkı verdiğine göre patent sahibi buluş konusu ürünü istediği zaman, istediği miktarda üretip istediği fiyata satabilir mi?

Bu konuda öncelikle bilmemiz gereken bir bilgi var buna patentte ülkesellik ilkesi diyoruz. Dünyanın herhangi bir yerinde bir buluş gerçekleştirip patent almak isteyen bir buluşçu eğer patentinin Türkiye’de de geçerli olmasını istiyorsa TÜRK PATENT VE MARKA KURUMU’na usulüne uygun şekilde başvurup tescil işlemi yapmak zorundadır. Bunu üç yoldan biri ile yapabilir:
  • Avrupa Patenti
  • Patent İşbirliği Anlaşması Kapsamında Ulusal Faz Başvurusu ve
  • Doğrudan TürkPatent ve Marka Kurumu’na ulusal başvuru yoluyla.
Bu yazıda başvuru şekillerinin detaylarına girmiyoruz fakat her durumda şunu bilmek gerekir ki bir kez Türk Patent Kurumu’na başvurularak orada patent tescili kesinleşmişher patent tescili Türkiye kanunlarına tabidir. Dolayısıyla ne şekilde tescil edilmiş olursa olsun tüm patentler Türkiye’de 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu(SMK) kapsamındadır.

SMK patent sahipliğinin keyfiyetinin sınırlarını belirlemiştir. Aslında bu tüm ülkeler içinde geçerlidir. Bir patent sahibi kamunun yararının karşısına kendi kişisel yararını koyup kamuyu hiçe sayarak hareket edemez. Biz bu güvenceyi SMK’nun 132. Maddesinde bulmaktayız. 

SMK’nun Patent Kitabı’nın İkinci Bölümü “ZORUNLU LİSANS” başlığını taşır. Patent sahibinin iradesi dışında ya da kendisi bunu istemese de başkalarına patentten doğan hakkını kullandırmak zorunda kalması, bunun için hala ücret alması ama bu ücreti kendisinin değil bir mahkemenin belirlemesi durumuna zorunlu lisans diyoruz. 

Kamu yararı nedeniyle zorunlu lisans
MADDE 132- (1) Kamu sağlığı veya millî güvenlik nedenleriyle patent konusu buluşun kullanılmaya başlanılması, kullanımın artırılması, genel olarak yaygınlaştırılması, yararlı bir kullanım için ıslah edilmesinin büyük önem taşıması veya patent konusu buluşun kullanılmamasının ya da nitelik veya nicelik bakımından yetersiz kullanılmasının ülkenin ekonomik veya teknolojik gelişimi bakımından ciddi zararlara sebep olacağı hâllerde, Cumhurbaşkanınca;(1)

a) Kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle zorunlu lisans verilmesine,

b) Buluşun kamu yararını karşılayacak yeterlikte kullanımı patent sahibi tarafından gerçekleştirilebilecekse buluşun şartlı olarak zorunlu lisans konusu yapılmasında kamu yararı bulunduğuna, 

karar verilir.

(2) Patent başvurusu veya patent konusu buluşun kullanımının kamu sağlığı veya millî güvenlik bakımından önemli olması hâlinde, Millî Savunma Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığının uygun görüşü alınarak ilgili bakanlık tarafından teklifte bulunulur.

(3) Kamu yararı gerekçesiyle verilen zorunlu lisanslar inhisari olabilir. Millî güvenlik bakımından önemli olduğu gerekçesi ile verilen zorunlu lisans kararı, buluşun bir veya birkaç işletme tarafından kullanılması ile sınırlandırılabilir.

132. maddenin (1). fıkrasına bakıldığında patent sahibinin belirli koşullarda kamu tarafından zorlanabileceğini ve salt çıkarı doğrultusunda hareket edemeyeceği sonucuna ulaşabiliriz. 

Tam olarak aradığımız örnek olmamakla beraber buna yakın bir örnek olay Almanya’da 2017 yılında gerçekleşti. Merck Sharp & Dohme/MSD (US) Raltegravir içeren bir AIDS tedavisine yönelik ilaçla ilgili olarak Japon ilaç firması Shionogi ile olan mahkeme sürecinde kamusal yarar gözetilerek tedbi düzeyinde kendisine Zorunlu Lisans verilmesini talep etti ve Alman Federal Mahkemesi bu talebi kabul ederek bir ilke imza attı. 

Yine benzer bir durumda Kuş Gribi salgını sırasında  oseltamivir içeren ilaçların lisansına sahip olan Roche kendisine bu yönde bir baskı gelmesini beklemeden Çin’de Shanghai Pharmaceutical Group ve Hindistan’da Hetero Drugs’a alt lisans vererek diğer firmaların önünü açtı. 

Sonuç olarak Covid-19 tedavisine yönelik bir geliştirme açıklandığında patent sisteminin cenderesi altında ezilmeyeceğimizi ve kamu yararını koruyacak düzenlerin hazır olduğunu bilelim. 

26 Mart 2020 Perşembe

CORONAVIRUS KOŞULLARINDA MARKA TAKLİDİ

Marka taklidi denildiğinde ilk olarak aklımıza ünlü markaların taklit edilmesi gelebilir fakat medikal sektör taklit suçlarının çok yoğun işlendiği ve korkunç sonuçlarının gündelik olarak yaşandığı bir endüstri koludur.




Sahte ilaçlar doğası gereği bir standart ya da kural gözetilerek üretilmez ve genel olarak orijinal ilacın içeriğine de sahip olmaz. Bu durum sahte ilacın yarattığı tehlikeyi korkunç düzeye çıkarabilir. Daha korkuncu sahte ilacı çoğu zaman bir eczane rafında ya da medikal satış yerinde görerek satın alırız.

Sorunun yarattığı tehlikeyi arttıran başka bir faktör sahte ilacın reçete ile satılan bir ilaç olması durumunda oluşacak (oluşan) durumdur.

Buraya tıklayarak The Guardian haberinde bir örnek bilgiyi inceleyebiliriz. Haberin iddiasına göre sahte ilaçlar yılda 250.000 çocuğun ölümüne sebep olmaktadır.

İlaç üreten firmalar taklit ilaca karşı bitmeyen bir mücadele yürütmektedir. Yıllık olarak sahte ilacın yarattığı zarar örnekse Avrupa Birliği'nde 10.2 milyar EURO dolayındadır. Link burada

Bugün bizim için önemli olan Coronavirüs kaynaklı Covid-19 salgını sebebiyle medikal malzemeler ve çeşitli ilaçlara yönelecek yoğun talebin sonucunda yaşanması muhtemel olan taklit vak'alarıdır.

Salgının bugün yaşamakta olduğumuz aşamasında maske, steril eldiven, dezenfektan gibi ürünler talep edilmekte. Bu gibi yoğun alım zamanlarında markalar arasında biri ya da birkaçı öne çıkabilir ve kullanıcılar tarafından tavsiye edilir hale gelebilir. Örnekse herkesin tercih ettiği bir maske markası ya da kolonya öne çıkabilir ve bunu fırsat gören kişiler o markanın yarattığı güvenin arkasına saklanarak şeklen orijinal maskeye benzer ama o fonksiyonu asla sağlamayan maske ya da dezenfekte etmeyen dezenfektan satmaya çalışabilir. Bu durumda tercih edilen ürünü üreten, satan ile tercih eden, satın alana bir görev düşer. Bu görev orijinal ürün ile sahte ürün arasındaki farkı tespit edebilmek ya da gösterebilmektir.

Üretici piyasayı sıkı takip etmeli, taklit ürüne tespit ettiği anda hızla müdahale etmeli ve tüketiciyi bu durumdan haberdar etmelidir ki tüketici de taklit olan ürünü tespit edebilip hayati tehlikeye düşmesin.

İlerleyen zamanda hastalığın tedavisi ya da engellenmesine yönelik olarak da çeşitli ilaçlar, aşılar önerilecektir. O günlere dileriz kısa zamanda ulaşırız fakat şunu da akılda bulundurmak gerekir; ilaç ile neredeyse aynı zamanda sahte ilaçlar da piyasaya sürülmeye çalışılacaktır ve buna kamu yönetimi, üreticiler ve tüketiciler hazır olmalıdır.

İçinde bulunduğumuz olağanüstü koşullar sebebiyle sahte ürünlerle kandırılma ihtimalimizin normal zamanlardan daha fazla olduğu günlerde satın alma sırasında normalden daha dikkatli olmamız ve şüpheli gördüğümüz durumları öncelikle üreticiye bildirmemiz gerekir. Aynı dikkat ve özen gereği üretici/satıcı için de geçerlidir.

14 Mart 2020 Cumartesi

BİLGİSAYAR TABANLI BULUŞLARIN PATENT TESCİLİ

BİLGİSAYAR TABANLI BULUŞLARIN PATENTLE KORUNMASI

Gündelik yaşamda bilgisayar ve türevlerinin kullanımının yaygınlaşması ile birlikte bilgisayar tabanlı buluşlar ve bunlar için yapılan patent tescili başvurularında patlama oldu ve bu akım artarak devam ediyor. İşlemlerin yazılım (software) destekli olarak yürütülmesi, çeşitli aplikasyonlarla yeni iş akışlarının geliştirilmesi gündelik olarak hayatımızda etkilerini gördüğümüz gelişmeler.
Hayatımızda olumlu etkilerini sıkça gördüğümüz yazılım tabanlı buluşların patent tescilleri ne durumda?

Başvuru yapanlar bu tür buluşlar için kolaylıkla patent tescili hakkı kazanabiliyorlar mı? Hayır diyemesek de çok zor demek gerekir. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’ndaki ilgili maddeler ve TürkPatent uygulamalarındaki pratik örneklere bakılarak bu durumun sebepleri değerlendirilebilir.
Kanunun 82. Maddesi nelerin patentle korunabileceği ve korunamayacağını belirler. Buna göre:

“…Teknolojinin her alanındaki buluşlara yeni olması, buluş basamağı içermesi ve sanayiye uygulanabilir olması şartıyla patent verilir.

denirken,

“…(2) Aşağıda belirtilenler buluş niteliğinde sayılmaz. Patent başvurusu veya patentin aşağıda belirtilen konu veya faaliyetlerle ilgili olması hâlinde, sadece bu konu veya faaliyetlerin kendisi patentlenebilirliğin dışında kalır:
a) Keşifler, bilimsel teoriler ve matematiksel yöntemler.
b) Zihni faaliyetler, iş faaliyetleri veya oyunlara ilişkin plan, kural ve yöntemler.
c) Bilgisayar programları.
ç) Estetik niteliği bulunan mahsuller, edebiyat ve sanat eserleri ile bilim eserleri.
d) Bilginin sunumu

denmektedir. Herhangi bir buluşun patentle korunabilmesi için YENİ OLMASI, BULUŞ BASAMAĞI İÇERMESİ ve SANAYİYE UYGULANABİLİR OLMASI ve aynı zamanda KEŞİF YA DA TEORİ OLMAMASI, SOYUT ZİHNİ FAALİYET OLMAMASI, BİLGİSAYAR PROGRAMI OLMAMASI, SANAT ESERİ OLMAMASI ve BİLGİNİN SUNULMASINDAN İBARET OLMAMASI gerekiyor.

Burada açıklanmaya muhtaç bir çok tabir var ama biz bu yazıda bilgisayar tabanlı buluşların patentlenebilirliği konusuna odaklandığımız için o yönden konuya yaklaşıyoruz.

Bilgisayar tabanlı buluşların patent başvurularında bize en çok zorluk çıkaran faktörler sırasıyla
- SOYUT ZİHNİ FAALİYET OLARAK görülmek,
- BİLGİSAYAR PROGRAMI olmak,
- BİLGİNİN SUNUMUNDAN ibaret görülmek ve
- BULUŞ BASAMAĞIna sahip olmamak
olarak görülebilir.

6769 Sayılı SMK 2017 yılında yürürlüğe girmeden önce 551 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile patent tescili işlemleri yürütülmekteydi. Orada özellikle bilginin sunulması kavramının açıklaması biraz daha nitelendirilmiş olarak gösterilmekteydi. KHK’de metin:

“…d - Bilginin derlenmesi, düzenlenmesi, sunulması ve iletilmesi ile ilgili teknik yönü bulunmayan usuller;…

şeklinde kullanılmıştı. Burada “TEKNİK YÖNÜ BULUNMAYAN” ifadesine dikkat çekmek gerekir. Buluşunuz tamamen kurumun ilgili maddesine göre teknik yönü bulunmayan açıklama olarak kabul edilirse standart patentlenebilirlik kriterlerine girilmeden reddedilecek bir başvuru oluyor. 

Örneklersek bir açıklama “teknik” olarak kabul edildiğinde artık ona YENİ mi, BULUŞ BASAMAĞI içeriyor mu ve SANAYİYE UYGULANABİLİR mi diye sorular sorabiliriz ve bunlara evet cevabı alırsak patentlenebilir diyebiliriz ama “TEKNİK DEĞİL” olarak kabul edersek artık sonraki değerlendirme önemini kaybediyor.

TÜRK PATENT’in konuya bakışının farklılığı ya da “KATILIĞI”na örnek olması için bir başvuruda TEKNİK YÖNÜ BULUNAN ÖZELLİKLER ile TEKNİK YÖNÜ BULUNMAYAN ÖZELLİKLER ayrımını örnekleyelim. Başvuru numarası vermeden Türk Patent tarafından düzenlenmiş inceleme raporu ile aynı başvuru için yapılmış PCT başvurusuna düzenlenen Araştırma Raporunu karşılaştıralım:

- Türk Patent tarafından düzenlenen inceleme raporunda aşağıdaki cümleye yer verilmiş:
“…Başvurunun 1. isteminde bahsedilen yöntemde ve 5. isteminde bahsedilen sistemde sadece “bilgisayar veya mobil cihaz” ile “sunucu” kullanımı teknik karakter olarak görülmektedir. Geri kalan işlem adımları buluşa teknik katkı sağlamaması bakımından göz ardı edilmiştir…”

Aynı başvurunun PCT başvurusu için AVRUPA PATENT OFİSİ tarafından hazırlanan araştırma raporunda ise şu açıklama görülüyor:

“…The technical means such as client computer and/or mobile devices, Internet, computer servers, and the like…”
İstemci bilgisayar ve / veya mobil cihazlar, İnternet, bilgisayar sunucuları ve benzerleri gibi teknik araçlar…”

Görüldüğü gibi Türk Patent’in TEKNİK kavramına yaklaşımı daha çok cihaz düzeyinde gerçekleşiyor fakat AVRUPA PATENT OFİSİ bu kavrama biraz daha esnek yaklaşabiliyor. Bunu yakın zamanda karara bağlanmış bir İtirazlar Birimi(Board OF Appeal) kararında da görmek mümkün:


Özeti: Dokunmatik ekranda görüntülenen metnin değiştirilmesi için dokunsal etkiler üreten dokunmatik ekrana sahip bir sistem. Sistem, metnin içindeki bir dokunuşu algılar ve dokunmanın metnin manipülasyonu için olup olmadığını belirler ve manipülasyon türünü belirler. Sistem daha sonra en azından kısmen belirlenen manipülasyon tipine dayanan bir tür dokunsal durum üretir.
Buluşu basitçe bir dokunmatik ekranda bir metnin bir bölümünün seçilmesi olarak tanımlayabiliriz. 2011 yılında yapılmış başvurunun patentlenebilirlik kriterlerini sağlamaması sebebiyle reddi üzerine yapılan itirazı karara bağlayan birim karar yazısında

4.7 The technical effect of distinguishing feature (m1) is that the user is enabled to efficiently select a text portion.
4.8 The objective technical problem is considered to be how to enable the user to efficiently select a text portion.
4.7 Teknik etkinin ayırt edici özelliği(m1), kullanıcının bir metin bölümünü etkin bir şekilde seçebilmesidir
4.8 Kullanıcının bir metin bölümünü verimli bir şekilde seçmesini nasıl sağlayacağının objektif teknik problem olduğu düşünülmektedir.”

Görüldüğü gibi bir dokunmatik ekranda bir metnin ya da metnin bir bölümünün seçilmesi Avrupa Patent Ofisi tarafından TEKNİK olarak görülmektedir. Bu sayede sonraki aşamaya geçilebilmiş ve
- Yenilik,
- Buluş Basamağı ve
- Sanayiye Uygulanabilirlik
tartışması açılabilmiş. Merak edenler için başvuru yine de patent olarak tescil edilmemiş ama Türkiye’de olsa bu aşamaya dahi gelemeyeceği ihtimali görülüyor.

Buradan şöyle bir sonuca ulaşılabilir:
Özellikle bilgisayar tabanlı buluşlar için yapılacak patent başvurularında Avrupa Patent Ofisi yolunun kullanılması tescil edilebilme olasılığını az da olsa arttırıyor. Bu noktada Avrupa Patentlerinin Türkiye’de de validasyon yolu ile geçerli hale getirilebildiği düşünüldüğünde TürkPatent’in muhtemel ret kararlarının etrafının bazı durumlarda dolaşılabileceği hesaplanabilir ve aynı zamanda bir Avrupa Patenti başvurusu yapılmasının da yararlı olabileceği düşünülebilir.